31 Temmuz 2012

All Inclusive Tatil: Bir Ev Kadini Ruyasi

Tatil icin Lykia World Oludeniz'e gittik. Normalde tercihimizi ev ya da residence kiralamaktan yana kullaniyoruz ama bu yaz ikimizin de rezervasyon konusundaki tembelligi bizi son anda boyle bir tercih yapmaya itti. Iyi ki de oyle olmus!

J. de ben de gayet dusuk beklentilerle ciktik bu tatile. 875 odali bu tatil koyunun turist ve cocuk kalabaligi, gurultusu ve servisi ile bize tam bir sinir harbi yasatacagini dusunmustuk. Yanilmisiz. Hersey harikaydi!  Ustune ustluk biz bu all-inclusive tatil isini sevmeye basladik galiba:) Bir hafta boyunca "havuz mu deniz mi" secenegi disinda hicbirsey dusunmedik. Ne yemek ne alisveris telasimiz oldu ne de temizlik yorgunlugu. 

Evlilik-beraber yasamanin da boyle bir all-inclusive opsiyonu olsa keske! :)




Neyse, gordugunuz uzere bize de ayaklarimizi uzatip birbirimizin ve iliskimizin tadini 
cikarmak dustu ;)


Sahilde Murakami



Gecen Pazartesi bir haftalik tatilimize giderken 3 gun oncesinde basladigim ve son 250 sayfasini bitiremedigim icin Haruki Murakami'nin 1Q84'unu da yanimda goturdum- kitap o kadar sardi ki "200 sayfa icin 1250 sayfalik kitap tasinmaz" deme gafletinde bulunan ic sesi hemen ve siddetle bastirdim.

1Q84'u cesitli gazete ve dergilerde gordukten sonra, Gaziantep donusu, Ataturk Havalimani'ndaki D&R'dan Bruksel ucagima gec kalma pahasina satin almistim-D&R ile ilgili bir sikayetim olacak, sonra belki sozederim. Daha once birkac arkadasimdan adini duymakla beraber bu benim Murakami ile ilk gercek karsilasmam oldu. Her ne kadar gec olsa da, kitabi elime aldiktan sonra birakamadim! Iyi ki 1Q84'un uc kitabi birden basildiktan sonra haberdar olmusum, yoksa 2 sene nasil beklerdim bilemiyorum! (Bilmeyenler icin, yazar aslinda 1Q84'u uc ayri kitap olarak 2 seneye yayarak yaziyor.)

1Q84 benim genelde sevdigim tarzin aslinda disinda olmasina ragmen deyim yerindeyse, okudukca beni de icine aldi. Oldukca kisa ve bazen fazlasiyla basit cumleler, gittikce karmasiklasan ve fantastik bir hal alan bir hikaye... Boyle uzun bir romana boylesi bir girizgah olur dercesine ilk 200 sayfa kadar hikaye oldukca durgun. Ama sonraki 1000 sayfada bu fazlasiyla telafi ediliyor: Iki ayli bir dunya, paralel dunyalar, gizli cemaatler ve "iki dunya biraraya gelse" kavusmasi mumkun gorunmeyen iki asik... Romanla ilgili daha uzun yazmayacagim ki okurken siz de benim gibi bundan keyif alabilesiniz. Yine de bana ilginc gelen bir-iki ayrintidan sozetmek istiyorum.

Romanda "Bati" Edebiyati, muzigi ve filmlerine oldukca fazla atifta bulunulmus. Eger hafizamin seciciliginden degilse, bahsi gecen roman, dusunur, sarki-muzisyen ya da filmlerin neredeyse hepsi Avrupa ya da Amerika kokenli. Mesela, Proust, Janacek, Oliver Twist aklima ilk gelenlerden. Japon edebiyati ve felsefesi  hakkinda pek fikrim yok ama istense rahatlikla malzeme saglayacak zenginlige sahiptir diye dusunuyorum. Bu nedenle bu bana biraz bilincli yapilmis bir tercih gibi geldi; sanki biraz daha "Batili" bir kitle ve global piyasa hedeflenmis gibi.

Deginmek istedigim diger nokta da, roman her ne kadar oldukca surukleyici olsa da, temel orgu ve ayrintilarda birtakim belirsizlikler var. Bunlar bilincli olarak mi birakilmis yoksa yazar onca sayfadan sonra bikmis da ugrasmak mi istememis bilemiyorum! Dorduncu bir kitap dusuncesi yoksa eger, Little People'in aslinda ne oldugu ve temel hedefleri, "maza" ve "douta"nin tam olarak ne oldugu ve islevleri omur boyu kafa yoracagimiz gizemler olarak kalabilir. Siz ne dersiniz?

Bu arada sevgili xyzt, eger bulabilirse "Sahilde Kafka"yi getirecek bana, Murakami'nin diger kitaplari ile birlikte. Dort gozle bekliyorum!

21 Temmuz 2012

Olasilik hesabi

Sanirim nenemin durumu her gecen gun kotulesiyor. Hergun sesi bir onceki gunden daha da zayif geliyor.

Elektrigimiz bir yanlis anlama sonucu kisitlandi; evdeki makineleri, ayni anda birden fazla ocak da dahil, kullanamiyoruz. 

Aniden cikan sorunlar nedeniyle butcemiz sarsilmis durumda. 

J. isinde hic tahmin edemeyecegimiz bir sorun yasiyor. Buyuk bir haksizliga ugruyor ve ustu tarafindan gizlice tehdit ediliyor. Torpil, corruption, bullying ve mobbing karisimi tiksinti verici bir hikaye.

Kardesimin iki aydir birlikte oldugu kiz arkadasi hamile kaldi. Gecen gun apar topar kurtaj yaptirdilar- bu kadar seyin ustune ayni gece kurtaj yasaklansa sasirmazdim!

Bu "rastlantilar"in hayatimizda yarattigi belirsizlikler, yarim kalmis meseleler ve ic sikintisi ile Pazartesi tatile cikiyoruz. Basimiza birsey gelmese iyi...

16 Temmuz 2012

Nenem

Son 15 yildir bunun korkusuyla yasiyordum: Birgun ona birsey oldugu haberini verecekler. Ben yetisemeyecegim bile. Ya da yetissem de ne farkeder, onu kaybedecegim. 

Gecen hafta asagidaki postta da sozettigim telefon gelince  o gunun geldigini dusundum. Icimi tarifsiz bir uzuntu kapladi. Nenem, annemden cok sevdigim, annem yerine sevdigim, annemi sevmezken sevdigim, kucukken beni tek seven, koruyan, kollayan, can yoldasi olan o guzel kadin hastanedeydi. 26 kilo kalmis haliyle o ameliyati atlatamayacagini dusundum. Ama onun ne kadar guclu bir kadin oldugunu unutmusum... Ameliyati atlatti. Simdi bir iyi, bir kotu.. Ve ben yine telefonlardan korkarak yasiyorum. 

Dedemin Meryemey'i, 7-8 koyun en guzeli, agirliginca altin teklif edilen ama annesinin kiyip da vermedigi guzel nenem bugun 26 kiloluk benden de kisa miniminnacik bir kadin. Gecmisinden geriye tek kalan ise o kusursuz zekasi ve bilgeligi. Ve binlerce, milyonlarca kotu ani. 

Bir kere demisti; anne-babasinin evinden ciktigindan, 16 yasindan beri, surekli zulum goruyordu. Hayati bitmisti iste. Onu bekleyen artik sadece olumdu. Buna ragmen o cok sevdigi Allah'ina hala sitem etmez. Ben bile onun adina sitem ederken, o, O'ndan gelen herseyi kizmaksizin kabul eder. 

Dedem onu daha 3 gunluk gelinken dovmeye baslamis. Oyle de devam etmis. Hakaretler, doverek bayiltmalar, sonu veremlere kadar varan bir oykuye donusmus. Onun nasil olup da aklini yitirmedigine hic anlam veremiyorum. ya da acilasmadigina. Hergun dayak yiyen korku icinde yasayan bir kadin nasil olur da agresiflesmez? Hayatinda bir kerecik dahi olsun cocuklarina vurmaz? Oyle bir kadin iste benim nenem. Onun o sonsuz gururuna, pril pril aklina hicbir seyin nufuz edemeyecegi, delip gecemeyecegi kadar guclu. Dogustan demokrat. Okusa, Lordin'de degil de belki de Istanbul'un bilmem ne semtinde dogsa bugun belki de adini duyuyor olabilecegimiz kadar ozel. 

Onu nasil anlatacagimi bilemiyorum. Hic okula gitmemis ama tum rakamlari telefon numaralarini ezbere bilen, telefon rehberi tutan, 30'unda kurssuz okulsuz Turkce ogrenip de Kurt ya da Antep aksani olmaksizin harika Turkce konusan bir kadin o. Hala benim en kucuk cocukluk anilarimin detaylarini, gecen ay telefonda yaptigimiz gorusmede soyleyip de benim bile unuttuklarimi hatirlayan bir kadin. Yasadigi hayattan, tum o eziyetlerden bir hikaye cikarabilmis bir kadin. 

O benim gecmisim. Bugun beni ben yapan kisi. J. de bizi goren herkes de ayni seyi soyluyor: Benim ona ne kadar benzedigimi... Konsuma tarzlarimizdan huyumuza kadar ayni. Ben annemin degil ben Meryemey'in kiziyim. Ve simdi annemi kaybetmekten olesiye korkuyorum. Icimdeki acinin tarifi yok. Onu kaybetmek benim icin tum cocuklugumu kaybetmek demek. Su hayatta yapayalniz kalmak demek. Onun "benim ellerim sifalidir" diyerek nasirlasmis kurumus ellerinin iyilestirici oksamalarindan koca bir omur boyu mahrum kalmak demek. Bir daha asla basimi dizine yaslayip mesellerini dinleyemeden bir omur gecirmek demek. Koca bir omur. Onsuz katlanilamayacak kadar uzun bir omur...  Yasanmaya degmeyecek kadar anlamsiz bir omur...

Kocam icin hatirlanasi bir dogumgunu

8 Temmuz J.'nin 40. dogumgunuydu. Ofisinde duzenledigim surpriz dogumgunune ek olarak Isvec'te 1 hafta planlamistik: Once Malmo'de aile ile sonra Stockholm'de arkadaslarla bir parti. Tabii ikimizin basbasa gecirecegi adalardan da olusan bir gezi. Herseyi aylar oncesinden ayrintilariyla planladim. Ona unutulmaz bir yasgunu vermek istemistim. 

Isvec'e vardigimiz gecenin sabahi babaannemin bacagini kirdigini ve ameliyata alindigini duyduk. Dedemi de boyle kaybetmistik. Bir yaz gunuydu. Yine Isvec'teydim. Dedem bacagini kirmis, iki ameliyat gecirmis. Ben bu haberi aldiktan 1 hafta sonra da koskoca "Haso" oldu gitti. Onu son bir kez goremedim bile. Babaannem, kendi alistigim haliyle "nene"m benim icin daha da ozel. Sinir krizleri gecirdim. Hemen o gece icin ucak bulduk- bu da ayri bir hikaye!- ve Antep'e gittik. J. 40. yasgununu Antep'te bir devlet hastanesinde benim gozyaslarimi dindirerek gecirdi. O olmasa ne yapardim hic bilmiyorum. Yanimda olmak istedi; benimle geldi ve buyuk destek oldu. Hem maddi hem manevi. Hakkini odeyemem gercekten.

Antep'te yaklasik bir hafta gecirdim. J. de 4 gun kadar. Ikimiz de fena halde yorgunuz. Ama ona daha da yazik.  

Evlilik tuhaf birsey. Bir turlu denk getiremedik "iyi gunde, kotu gunde"leri. Ya J.'nin basinda bir bela, ya da benim. Sonuc olarak da burnumuzun b*ktan cikamama hali. Bir arti bir sifir etmek gibi birsey.

2 Temmuz 2012

Yas

Butun gun agladim. Bogure bogure, dura dinlene, tekrar tekrar agladim. Bugun 2 Temmuz. Sanki baska birsey yapmak, bir resmi begenmek, birine iltifat etmek ihanet gibi geliyor. 

Bugunumu buna ayirdim. Cok mu. Her birinin tek tek hikayesini okudum. Belgeselleri tek tek izledim. Hollandali 23 yasindaki gazetecinin gunlugune yazdiklarina agladim. 12 yasindaki Koray'in yasayamadiklarina. Ve yasadiklarina. 

Bu dunyadan 35 can geldi, gecti. Bu utanc ise gecmeyecek. 

"Sabah halaylarla basladiklari gunu, gece morgda yanip kavrulmus cesetleri yanyana dizilmis olarak bitireceklerdi" (Can Dundar, "O Gun")