16 Haziran 2012

Bilincdisi yasamak

The Third Reich in the Unconscious' i okuyorum (ilaveten). Kitlesel travmalari ve toplumlarin iyilesme sureclerini anlatirken bir ornek veriyor Vamik Volkan: "(...) In the five years following the deaths of 116 children and 28 adults in an avalanche of coal slurry in the Welsh village of Aberfan, for example, there was a significant increase in the birthrate among women who had not themselves lost a child." 

1990'larin basinda annemin yakin bir arkadasinin oglu bir golette arkadaslariyla yuzerken bogulup olmustu, diger uc arkadasiyla beraber. 14-15 yaslarindaki bu uc gencin cesedi birbirlerine sarilmis halde cikarilmisti batakliktan. Annem de babam da cok etkilenmisti. Facia. Ama bana facia gibi gelen bir diger seyi ise yukaridaki ornegi okuduktan sonra hatirladim. Babam ve kardesimin dogumundan sonra tuplerini baglatmis olan annem, hala olaya hungur hungur aglayarak, jinekologlara tasindilar. Bir cocuk daha yapmaya karar vermisler, annemin tuplerinin tekrar actirmaya calisiyorlardi-neyse ki mumkun degilmis! Ayni evde yasayip birbirleriyle konusmadan yillar gecirebilen ya da kavgalarindan herkesin biktigi anne ve babami bu mutlu (!) evlilige bir cocuk daha getirmeye iten seyin aciklamasi galiba yukarida. Mideme yumruk yemis gibi hissediyorum. Hani hep biliyordum bir ask meyvesi olmadigimi ama...

Toplumsal, biyolojik ya da psikolojik "denklem"lerin bu denli kestirilebilir parcasi olmalari ne tuhaf. Yoksa onlari eylemlerinin bilincinde yetiskinler olarak gecmisten sorumlu tutmak tamamen yanlis miydi?

Acaba ben de mi oyle yapardim?

Hiç yorum yok: