30 Aralık 2012

God Jul: Mutlu Noeller! / Volume I



Yok hayatim sIkIcI, yapacak isim yok, aman depresyondayim derken Turkiye'den dondugumden beri pek hizli bir hayat yasiyorum. Neredeyse eski hayatimi ozleyecegim!

Su kisa surede Amerika'dan konuk agirladik, yaklasik 15 ise basvurdum, J. ile Roma'da ikinci evlilik yildonumumuzu kutladik, kendime bir etek diktim, 1-2 seminere katildim, ha bir de arada evden cikmaksizin10 gun hasta yattim. Neyse, 10 gundur Isvec'teyiz. Galiba sondan baslamak en iyisi..

J. ile bastan kararlastirdigimiz uzere Noelleri onun ailesi ile geciriyoruz. Aslinda yaza kadar olan surecte tek uzun tatilimiz Noel tatili bu nedenle beraber baska birseyler yapabilmeyi cok isterdim.  J. benimle yaz tatilinin bir kismini aile sorunlarimla ugrasmak uzere Antep'te gecirdigi icin biraz da kendimi borclu hissettim ve J.'nin esi dostu akrabasi kim varsa herkesi gik demeden onunla birlikte ziyaret ettim-bugun biraz gik hatta gak dedim ama bu sayilmasin lutfen :) Herneyse, aslinda bu benim icin de super bir kulturel gozlem olanagi sagladi. Mesela, "Iskandinavya", "Avrupa" hatta "Hristiyan alemi" olarak yekpare olarak gorulen seyler Noel konusunda dahi aslinda hic de homojen degil- Galiba yine Amerika'yi yeniden kesfettim! :)

J.'nin ailesi evlilikler ve kulturler konusunda habire karistirmis: Annesi Danimarkali, babasi Amerikali ve Yahudi ve kizkardesi de bir Isvecli ile evli. Bu resmin bir tarafina beni yerlestirme isini size birakiyorum! Baba zaten 19 yil once vefat etmis odugundan aile daha cok Danimarka ve Isvec geleneklerini uyguluyor. 

Isveclilerin ve hatta Danimarkalilarin neredeyse hepsi Noel'i aile ile yilbasini ise arkadaslariyla kutluyorlar.  Biz Turkler genelde farki pek bilmiyoruz. Mesela hediye vermek aslinda bir Noel gelenegi; yilbasinda hediye vermek diye birsey yok Avrupa ya da Amerika'da. Noel arefesinde, yani 24'unu 25'ine baglayan gece tum aile bir araya gelip yemek yiyor- Amerikalilar ve kimi Avrupa ulkelerinde ise bu tarih 25 Aralik, arefe degil gununde Noel'i kutluyorlar. Isvec orneginde bu yemek tum gun suruyor ve hem ogle hem de aksam yemegini kapsiyor. Danimarka'da Noel yemegi, yani aksam yemegi, ordek. Isvecliler ise domuz yiyorlar. Her iki ulkede de tabii masalar deniz urunlerinin binbir turu ile doseniyor. En buyuk hit ise Ingilizcesi "herring"  olan (Zargan "ringa" diyor) baligin tursusu-"pickled herring". Bunun hardalli, dereotlu vs cesitlerini bayila bayila yiyorlar. Ben ayip olmasin diye iki senedir dereotlu versiyonuna isinma turlari yapiyorum. Ama bir restauranta gider de ismarlar miyim? Asla!

Isvec'te de Danimarka'da da yemek sirasinda"snaps" adini verdikleri alkol orani gayet yuksek ickiler iciyorlar- nasil diyeyim, herbiri sanki votka gibi. Ama Isvecliler snaps'larini icmeden once "drinking songs" yani "icki sarkilari" soyluyorlar. Bu sarkilar sadece bu snapslara ozgu (mesela sunun gibi). Danimarkalilar ise Isvecliler gibi sarkilar soylemeseler de Noel agacinin etrafinda dans ediyorlar (ornek)- Isvec'te de bu yok. Yine sadece Isvec'te olan bir gelenek ise onyillardir saat 15:00 civarinda yemege ara verip izledikleri "Noel gunu Disney"i. Bildigimiz cizgifilm yani. Bu yaklasik 30-40 dakika kadar suruyor. Komik olan asla kacirmiyorlar! Hem de hicbiri!! Her iki ulkede de ortak olan en onemli ve beni her seferinde cok sasirtan sey ise geleneklerine olan muazzam bagliliklari... 

Biz tabii tum bu kulturel cesitliligin ortasinda Noel aksami Isvec+Danimarka (J.'nin ve kizkardesinin esinin ailesi ile birlikte), ertesi gun J.nin arkadaslarinin ailesine yaptigimiz ziyarette safi Isvec ve bir sonraki gun Kopenhag'da J.'nin annesinin akrabalari ile yapilan bulusmada Danimarka usulu takildik. Malmö-Kopenhag arasi yarim saatlik kopruden kulturleri astik. Vee...Ve bir de Noel Baba geldi! Onu da sonra anlatirim ;)

23 Kasım 2012

J. gezer de ben gezmez miyim!

J. Fas'ta. Yarin gelecek. Ben ise yarin Ankara'ya gidiyorum 9 gun icin- yippiii!!! Birbirimizi goremeyecegiz ben gitmeden once. O bu duruma cok uzuldu. Bense "Ama uzulme tatlim, ben cok sevincliyim cunku biliyorsun orada daha mutluyum" dedim en masum halimle. Kotu muyum? Evet... ;)

Saniyorum bu sure zarfinda blogdan uzak kalirim, cunku alisveris, arkadaslar, kahve, kebap, meze, raki, hamam, kuafor, guzellik salonu vs derken cok mesgul olacagimi saniyorum. 

xoxo

15 Kasım 2012

Mutlu ailenin sirri iletisimde!



 J. bana ilk evlenme teklif ettiginde "Aman Allah'im! Yuzukleri Tiffany's den almis!!" coskusuna ek olarak "Yasasin: Hicbir zaman anlasamayacaklar!" mutlulugu yasamistim- Evlenme teklifine ve hayatimizi beraber gecirecek olmamiza da sevinmistim tabii :)) 

Benim annem Ingilizce konusamiyor ve J. ile ailesi de Turkce bilmiyor. Kimse kimseyi anlamiyor, boylelikle iki taraf arasinda anlasmazliklar ya da alinganliklar asla sozkonusu olmuyor. Sonuc olarak herkes birbirini cok seviyor :) Birbirlerine karsi bir saygi, bir sevgi, bir hissiyat, sormayin. Ustelik aralarinda bir konusma gecerse o da benim ceviri suzgecimden gecmek durumunda oldugundan hersey her zaman kontrolum altinda 
kaliyor ;) 

Bu durum ozellikle annem buradayken cok ise yaradi. Annem habire cocuk yapmamiz gerektiginden sozetti, beni kocama cok dirdir yapmakla sucladi (nereden biliyorsa!) ve habire J.'yi ovdu- kaynana gibi yemin ederim! Tabii ben bunlari cevirmedim, hatta, itiraf ediyorum zaman zaman farkli seylerden sozettim soylenileni cevirmek yerine :) Boylelikle hep beraber mutlu ve huzurlu bir ay gecirmis olduk, daha ne olsun! :) 

Aile iliskilerinde basarinin altin anahtari: Iletismemek! :p

9 Kasım 2012

Pasak eve cikti!


Bu arada da Pasak kocaman bir kiz oldu, eve cikti!! :) 

Bir kere kaybettiysen kendini bulmak zor is!





Eveett.. Uzun suren bir sessizlik doneminin ardindan yeniden blogosphere'e donus yaptim. Aslinda kendimi toparlamak, ilac etkilerini gosterinceye kadar dusunmekten uzak kalmak icin biraz inzivaya cekilmenin iyi olacagini dusunmustum. Bu arada da:

1. "Iki ayri gezegenin alakasiz iki ayri canlisi olsak bu kadar olurdu" diyen, annesiyle hic anlasamayan ben annemin ziyaretiyle aydinlandim, sakinledim! Hatta annemi gorur gormez havaalaninda aglamaya basladim (!). Ustune anneme ziyaretini uzatmasi icin yalvarip biletini iptal ettirtip bizimle toplamda 1 ay gecirmeye ikna ettim. bu bir ay suresince de dizinin dibinden ayrilmadim.

2. Domestik herseye karsi alerjisi olan ben dikis dikmeye basladim!  Hatta bir dikis makinesi bile aldik. Evin heryerini kirlentlerle donattim. 

3. Piknige bile gitmeyen, toza topraga gelemeyen, hicbir doga manzarasini enteresan bulmayan bir insanken haftasonlarini gecirmek icin haldir haldir dagevi arar oldum. 

4. Balkonda bir "bostan" kurmaya karar verdim. Kendi domateslerim, biberlerim ve ciceklerim olsun istiyorum.  

Ben tum bu yeni ugraslarimin J.'yi mutlu edecegini dusunmustum ama onun tepkisi: "Sen gercekten aklini ytirdin. Sana daha iyi bir psikiyatrist bulmak gerek!" oldu. Hayir, bilsem adamin sonunda benim icin endiselenip kicini kaldirmasina yolacacagini, domates yetistirmeye gecen sene baslardim! 

2 Ekim 2012

Deliyi katil etmek?

Psikolog arayisim hala devam ediyor. Surekli birilerini ariyorum, zamanlari var mi anlamaya calisiyorum. Zaten bu memlekette insanlarla iletisim kurmak kadar beni strese sokan baska birsey daha yok ama galiba bu surec beni strese sokmakla kalmayacak ustune bir de delirtecek!

Psikolog zaten bulamadim bari ilac almaya onden baslayayim, psikiyatrist ile randevu ayarlayayim diye dusundum. Dun, onceki psikologun bana verdigi numaralardan birini aradim. Romanyali bir psikiyatrist. Aramizdaki diyalog:

Ben: "Hello, is this Dr. Paunika?"
Dr: "Si, Paunika"
Ben: (Biraz afallamis) Erm, do you speak English?
Dr: Obviously!

Katil olmadan atlatabilseydim yareppim su sureci...

29 Eylül 2012

Koko'nun adi yok



Kucuklugumden beri biliyordum, bir gun evlenirsem kocamin soyadini kullanmayacaktim. Gun geldi, evlendim ama yasal zorunluluktan kendi soyadimin yanina, geldigimiz en ileri noktayi temsilen, bir de kocamin soyadini eklemek zorunda kaldim. Boylelikle hem babama hem de kocama olan aidiyetim tescillenmis oldu. Ayni anda!

Ben kadinin ve cocuklarin soyadi konusundaki dusuncemi her zaman acikca dile getirmisimdir: Bence insanlar kendi isim ve soyisimlerini diledikleri gibi secme, degistirme veya degistirmeme ozgurlugune sahip olmalidirlar. J.nin ailesi, arkadaslarimiz, eski erkek arkadaslarim ya da onun arkadaslari, uzun lafin kisasi cevremizdeki neredeyse herkes bu konudaki fikirlerimi biliyor (eski erkek arkadaslarim hala cevremizde degil tabii :) Kisisel olarak ben soyadimin zorla degistirilmesinden, her ne kadar oncekinin arkasina da eklenmis olsa, bunu tabir-i caizse kocamin mulkiyetine gecirilmek olarak gordugumden, hic hosnut degilim. Bu nedenle de yasal islemler haric kendi soyadimi kullaniyorum- su , hani babamdan aldigim. Ama nedendir bilmiyorum insanlar bunu anlamakta gucluk cekiyorlar! 

Bu Avrupalilarda hala kart gonderme aliskanligi var. Dogumlar, tesekkurler, yildonumu tebrikleri, yeni yil ve noel icin herkes birbirine kart gonderiyor. Yani arkadaslarimizdan ve J.'nin ailesinden habire birseyler icin kart aliyoruz. Ve bize gonderdikleri kartlari hala "Koko & J. Kxxx" ismine gonderiyorlar! Bunu bastan beri irrite edici buluyorum-hatta birkacini kibarca uyardim. Ama gecen gun oyle birsey oldu ki buna bile sukredecek duruma geldim:  J.'nin annesi, Lisa, bize tatile gittigi Gotland'dan kart gondermis; alici satiri aynen su: "Mr & Mrs J. Kxxx"!!  Hadi evlendim, soyadim cebren degistirildi de adsiz da mi kaldim? O kadar mi vahim yani durum? Artik mektuplarda bile kocamin adinin yaninda önadi bile yeralmayacak kadar "kimliksiz" miyim ben? Sadece bir kocadan mi ibaretim artik? Bagimsiz bir birey degil de ona ait, onun bir parcasi? 

 Her ne kadar J. bu konuda fikrimi paylassa da o aksam hirsimi J.'den cikardim:)  

J. Ankara'da

J. is icin Ankara'ya gitti. Pazartesi aksam donuyor. Keske takilip ben de gitseydim diye bir yandan uzuluyorum ama bir yandan da Pazartesi derslerim basliyor, teknik olarak mumkun degildi diye kendimi teselli etmeye calisiyorum...

 Gelecek hafta da Ingiltere yapacak 4 gun icin. Basladik yine...

27 Eylül 2012

Ilk is

Buradaki ilk isimi aldim! Iki pozisyona basvurmustum ayni anda: politika danismanligi arti event yonetimi. Gonullu bir is; ucret almayacagim. Ama en azindan bir baslangic yapmis oldum. Hem de burada Ortadogu-AB uzerine calisan az cok bilinen bir yerde- zaten Bruksel'de topu topu iki-uc duzgun yer var  Ortadogu calisan. Eh pozisyonlar da kulaga havali geliyor.

Lanet depresyon yuzunden buna da sevinemedim. J. kimyasal diyor; hormonal salgilamalarmis, ilac lazimmis falan. En son bu hormon bezlerinin hepsini aldiracagim o olacak. Hormonlarindan benim kadar ceken bir baska insan daha var midir acaba!

Bu arada eski bir arkadasligi bitirdim bugun. Tuhaf oldu; bir baslangic bir bitis. 

Test edilip onaylanmis deli

Aglamalarim zirlamalarim durmak bilmeyince artik PMS'i suclamayi birakip ("P" hem pre- hem post- anlamina ayni anda geliyor olamaz ya! Oradan aydim) bir psikologa gorunmeye karar verdim. Danimarkali bir tip sectim kendime. Iyi bir muhitte falan. Gittim, orada da aglastim biraz. Psikologum "Sana surpriz olmayacak ama depresyona girmissin. Duygusal bir cokuntu halindesin. Insanlara ve gelecege inancini yitirmissin. Hicbir umudun kalmamis. Kimsenin seni sevmedigi, insanlarin sana zarar vermek istedikleri hissine kapiliyorsun" falan dedi. Hayret, normalde ne zaman depresyona girecek olsam hemen farkederim. Bu sefer ne kadar depresyona girdiysem artik depresyonda oldugumu bile farketmedim!

Ilac kullanmam gerektigini soyledi kendisi ve ilaveten de bir psikiyatrist bulmami istedi. Sonra ben bu psikologa da uyuz oldum, sacma sapan bir-iki sey soyledi. Sizinle ben ugrasamam diye biraktim kendisini. Sacma sapan konusan insanlar ozellikle de bunlar psikologlarsa beni daha cok sinir ediyorlar. Ozellikle de zaten bunalimdaysam hic cekemiyorum- neden butun psikologlar salak olmak zorunda?! 

Yine de bu depresyon mevzuu, klinik deneylerle de kanitlaninca, kendime daha bir cok uzuldum. Hepten ne yalnizmisim ben tribine girdim. Su durumumda en kotusu dost bilip de canimdan ote tuttuklarimin dostluk kisvesi altinda yaptiklari oldu. Ben kendi icimde bu kadar bogulurken onlarin benim yasadiklarima zerre hassasiyet gostermemeleri acitti beni. Bunca yil ben her kosulda yanlarinda olmaya calisirken... Meger ne kotu bir arkadasmisim ben! Yaptigim hicbirsey kiymete gecmemis de baskalarinin ayaginin tozu bile olamamisim! Off bu arabeskligin sonu gelse de icimdeki tum sesler sussa, hicbirini takmasam... 

Affeder miyim peki? Hayir. Hakkim helal mi? Hayir.

Hadi bakalim temizlik zamani.  

10 Eylül 2012

Uyandığında / When she woke


Ziyaretime gelen tüm arkadaşlarımdan bana roman getirmelerini istedim çünkü romanları Türkçe okumayı seviyorum ben, kendi dilimde tadını çıkara çıkara. Yoksa diğer kitapları her zaman Amazon'dan İngilizce olarak alabiliyorum. Zaten amazon.fr Belçika’ya ücretsiz kitap teslimatı yapıyor, o bakımdan zorluk da çekmiyorum.

Herkes ayrıldıktan sonra bu kitap yığınıyla basbasa kaldım. Zor bir secimdi ama önceliği Hillary Jordan’ın "Uyandığında" romanına verdim.

Uyandiginda'yi  feminist bir distopya olarak adlandırmak yanlış olmaz herhalde. Bu distopya bir ikinci büyük buhran ve salgın zührevi hastalıklar sonrası din ile devletin iç içe geçtiği, toplumun, ailenin ve kadın-erkek ilişkilerinin devlet destekli dini değerler etrafında şekillendiği geleceğin ABD'sinde geçiyor. Konuyu ayrıntılı yazmıştım ama sonradan vazgeçtim. Nasılsa internette rahatlıkla bulunabilir kısa bir özeti...

Aslında fikir sağlamken Uyandığında yine de bence çok başarılı bir roman değil. Hikaye biraz aceleye getirilmiş gibi. Detaylar ve neden-sonuç ilişkileri geçiştirilmiş, kimi yerlerde can alıcı gelişmeler dahi bir-iki cümleyle atlanmış. Bu da özellikle romanın ikinci yarısında rahatsız edici bir boyuta varıyor bence. 

Benim özellikle zayıf ve hatta biraz yavan bulduğum birkaç noktaya değinmek istiyorum. Kitabi okumak istiyorsanız bu bölümleri atlayabilirsiniz. 

İlk olarak, Hannah ve arkadaşı Kayla’nın renkli kaçakçılığı yapan bir çetenin eline düşüp Kasımcılar tarafından kurtarıldığı kisim fazlasiyla geçiştirilmiş. Bizim tek bildiğimiz ikisinin de çetenin eline düştükleri, kendilerine tecavüz ilacı verildiği ama Hannah’nin başına birsey gelmeden kurtarıldığı. Kayla’nın ise akıbeti kitabin sonuna kadar bir muamma olarak kalıyor ve sonunda sadece bir cümleyle veriliyor. 

Bu olayın hemen ardından Hannah’nin bir lezbiyen olan Simone ile hem de kendisinin ısrarla başlattığı bir cinsel ilişkiye girmesi bence bir diğer klişeye varan büyük tuhaflıktı-ancak böyle adlandırabildim! Oldukça muhafazakar bir cevreden gelen ve bu değerlere göre yetişmiş olan Hannah’in, üstüne üstlük Aidan’a körkütük aşıkken, bir de onca büyük badireler atlatmış ve toplu tecavüz kabusunun direğinden dönmüşken böyle birsey yapması okuyucuya çok da inandırıcı gelmiyor. Zaten bir kere tribünlere oynayan yazarların her travmanın ve/veya her sorgulamanın bizi kendi hemcinslerimizin yatağına savurmayacağını, bunun kimseye inandırıcı gelmediğini görmesi gerekiyor galiba. Daha özelde bunu Hannah’a yaptırması, Hannah’nin kişiliği ve hikaye suresinceki gelişiminin çok dışında olmuş, fazlasıyla yavan kalmış. 

Bir de şahsen Simone’un ağzından dini mesajlar almaktan da pek hoşlanmadım. Sanırım Jordan burada biraz “Feministler de inançlı olabilir” mesajını verme kaygısıyla hareket etmiş, ama ı-ıh olmamış. 

Bunların hepsi tabii romana ve kurguya dair şeyler. Ama bana en ilginç gelen nokta bir Amerikalının distopyasinin bizim gerçekliğimize bu kadar yakın olmasını görmek oldu. Tabii renklendirme işleminden, etrafta dolasan kırmızı, mavi ve sari suçlulardan değil kastim; daha çok kadın ve kadının toplumdaki rolü üzerine. Üstüne kürtaj üzerine son siyasi çıkışları da eklersek... Jordan’ın kabusu aslında neredeyse bizim hayatimiz. Geleceğe gitmeye hiç gerek yok! Annemin mesela oturuşumu beğenmediği her seferde bana fırlattığı şahin bakışları hala titreyerek hatırlarım!  

Jordan bir de namus adına islenen cinayetler eklese kitabına tam bir Türkiye gerçeği olacakmış ama şimdilik distopya olarak kalmış... 

PS: Jordan’ın bu romanı eleştirmenlerce Nathaniel Hawthorne’un The Scarlet Letter’inin fütüristik bir yorumlaması olarak değerlendiriliyor. Kurguda ayni zamanda Margaret Atwood’un the Handmaid’s Tale’ine de oldukça atıf varmış. Ben her iki romanı da okumadım ama Margaret Atwood’un Antilop ve Flurya kitabi listemde-hatta okumaya başladım bile!

J.siz gunler

J. yine gitti. 3 gun Strasbourg. Hesabini buradan tutuyorum artik :)

9 Eylül 2012

Passa Porta ve Babil'in lutfu


Oldum olasi Pazar gunlerini sevmem. Bunun da arkasinda kesinlikle tek kanal Turkiye'sinin sabahin korunde baslayip ogleden sonra ikilere kadar devam eden Pazar Konseri kasvet ve zulmunun bunyemde yarattigi travma olduguna yemin edebilirim! Neyse, buyudum, Allah'a sukur kanallar cogaldi, derken magazin programlari falan aksamlara kadar.. Neyse, dagitmayayim; buyudum ama kasvetten kurtulamadim. Belcika'daki hayat tarzi da bu Pazar kasveti konusunda hic mi hic yardimci olmadi dogrusu. 

Buraya tasindigimdan beri sikayet ediyordum Pazar gunleri heryer kapali, hava dolayisiyla da eve kapanip kaliyoruz diye. Ama degilmis! 

Gunesli havadan yararlanip ciktigimiz bir Pazar gunu tesadufen Passa Porta'yi kesfettik. Passa Porta Sainte Katherine civarinda bence cok ama cok ozel bir kitabevi. Onu ozel kilan sadece Pazar gunleri acik olmasi degil. Onu ozel kilan Babil'in dilleri... 

"The curse of babel is in fact a blessing" yaziyor boylu boyunca giristeki duvarlarda: "Babil'in laneti aslinda bir lutuftur". Babil'i lutuf goren Passa Porta'da farkli dillerden kitaplar dillerine gore kategorize edilmiyor, aksine yanyana yeraliyor raflarda. Hatta bir rafin da resmini cektim; Flamanca, Ingilizce ve Fransizca kitaplari birarada gorebilirsiniz burada. Bence cok yaratici ve sempatik!


Sahibi ile biraz sohbet ettik. Turkce kitaplar da getirmesini istedim- aslinda daha once yaptiklarini ama kitaplari buraya getirince vergiler, gumruk derken maliyetlerin fiyatlara fena yansidigini soyledi- Orhan Pamuk'un romanlari Turk lirasi ile 70-80 liraya cikmis ve bu da dogal olarak okuyucuya cazip gelmemis. Passa Porta'nin bir de farkli ulkelerden yazarlari konuk eden ve kulturel aktivilerde bulunan bir dernegi var. Hatta iki sene once Orhan Pamuk'u buradaki okuyucularla biraraya getirmisler. Belki yine gelir...

Ha bir de neden "Passa Porta"? Ilk merak ettigim sey bu olmustu. Sokaga acilan uzun koridorumsu bir gecitten gecerek girebiliyorsunuz kitabevine- bu nedenle adi Passa Porta: bu isim hem gecide, hem koridora hem de kitabevinin han kapisini andiran kapilarina atifta bulundugu icin. 

Sanirim ben en cok Pazarlari gececegim o kapilardan! :)

6 Eylül 2012

PMS

"Menstruasyondan onceki birkac gun kendinizi birazcik yorgun ve dökük hissedebilirsiniz"
 (Isvecli karikaturist Anna Karin Eldes'in "Eger Hemen Birisi Beni Popomdan Cimdiklemezse, Birazdan Eve Donecegim" adli kitabindan)

Aynen yukaridaki gibi hissediyorum. "Birazcik"... Hem de neredeyse iki haftadir! Su an bir tek seytan kuyrugum eksik arkadan sarkan! Gecenlerde Kahire'de yapilmis bir odak grup calismasina dair bir tez okuyordum. Kadinlarin ulke baskani olup olamayacagi ile ilgili sorulara zaten genel olarak sacma sapan ve PMS doneminde asla okunmamasi gereken yanitlar vermisken bu kadinli erkekli grup, ustune kadinin teki- Psikologmus kendisi- "Kadinlarin hassas donemleri vardir. Bilimsel olarak da o donem hormonal dalgalanmalar yasarlar. Allah muhafaza o hassasiyet ve PMS donemlerinde ulkeyi savasa bile sokarlar. O nedenle kadinlar baskanlik yapmaya dogalari geregi uygun degildir" demis. Acaba Misir'daki dokuz aylik ikametimde bu kizcagiz bir sekilde benim adet donemime mi denk geldi diye merak etmedim degil dogrusu. 

Ben Baskan olsam bence dunya mum gibi olurdu; en azindan ayda bir kere...

5 Eylül 2012

Dil kursu icin mantik testi?



Bruksel'de Flamanca ogrenmek istiyorsaniz bunu ucretsiz olarak yapabiliyorsunuz. Pek Flamanca ogrenen olmadigi icin Flamanca kurslari bu sekilde ozendiriliyor-yasasin Flaman-Walon catismasi! :) 

Malum, universitem Gent'te oldugu icin soyle temel bir-iki birseyi ogrenmek iyi olur diye dusundum. VUB'nin ucretsiz Flamanca kursu icin online randevu aldim. Baslangic duzeyi icin, hicbir sey bilmeyenler de dahil, bir test oldugu yaziyordu. Bu test sonrasi kayit yaptirabiliyormusuz. E, ben de randevum bugun oldugundan kayit burosuna gittim. Beni bir bilgisayarin basina oturttular. Sekiller falan hareketlendi ekranda. Odum patladi. Gorevliye "Ama ben Flamanca tek kelime bile bilmiyorum ki anlamiyorum" dedim. Meger mantik testiymis. "Ama soru nee?!" diye usteledim. Sekillere bakip yorumlayacakmisiz. Sorular da ayri alem. Mesela birinci sekilde dort katli bir kare var, ikincisinde uc katli, ucuncusunde iki katli, dorduncu ne olabilir diye soruyorlar! Bildiginiz gerizekalilar icin hazirlanmis zeka testi... Neyse, iyi haber: Gectim! :)

4 Eylül 2012

Bunu da yaptim!


J.'nin isyerinde yine puruzler cikti. Benim de ruhum sIkIldI. Tam doktoraya baslayacagim derken acaba yine hersey tersine mi donecek diye evhamlandim. Zaten hayatta en katlanamadigim sey belirsizlik... Hemen annemi aradim ve yol tarifini verdim: Falci Berfin! Evet, usenmedim, Ankara'da yasayan annemi talimatla falcima gonderdim :) Hatta ayni annem de usenmemis falcidan beni arayip kadinla konusturdu, falimi birebir agzindan da dinledim :))) 

Araya yollar da girse kimse beni Berfin'den ayiramaaz! 

3 Eylül 2012

Dogumgunu


1 Eylul dogumgunumdu. Koc-ca-man bir kadin oldum. Hic de oyle hissetmiyorum ama... Eskiden sanki 30'larimda tum hayatim coktan rayina oturmus olacak gibi gelirdi. Aslinda o yolda da ilerliyordu, raylar vagonlar hersey yerli yerindeydi ama ne olduysa oldu yoldan cikiverdim. 31. yas gunumu sevdigim herkesten ve alistigim herseyden uzakta kutladim-bununla iki etti. Sanirim biraz da bunun icin bildik, sevdigim birsey yapmak istedim dogumgunumde: Usenmedim, 4 supermarket gezerek aldigim malzemelerle bir raki sofrasi hazirladim, bir de Muzeyyen Senar'li, Emel Sayin'li, Zeki Murenli bir muzik listesi- "evlerinin onu mersiinn.."

Aglamaya 31 Agustos gecesi basladim- aslinda daha erken de baslayabilirdim de birkac is basvurusu vardi yetistirmem gereken, cok mesguldum. Sordum durdum, done done, her seferinde yeni cumlelerle: Neden bu kadar zor olmak zorundaydi ki? Sadece sevdigim adamla olmak istedim. Neden bedeli bu kadar agir olmak zorundaydi? Neden bunun icin herseyimi ve hayatta en deger verdigim insanlari geride birakmam gerekti? Daha once odedigim bedeller yetmez miydi? Sordum da sordum... 

Sofrada da cok agladim. Alkolden degil- yoksa icince ben keyiflenirim. Bu sefer o da yetmedi. J. beni her optugunde agladim gece boyu. Sessizce. Konusmak bile gelmedi icimden mevzuyu. Konusmak neyi cozuyor ki?  



Ben pek pasta sevmem. Dugunumuzde de dondurmali irmik helvasi yemistik cumbur cemaat, pasta kesmek yerine. Dogumgunumde de irmik helvasindaki mumu ufledim. Fazla sembolik oldu boyle yazinca ama over-read yapmaya gerek yok; tesaduf sadece :)

Bu arada J.nin dogumgunu hediyesi olarak aldigi Burberry canta acimi biraz hafifletmedi degil. Yine de beni seven ve pahali hediyelere bogan bir kocam var. Bu da yeter! demiyorum hayir. Yetmiyor. Bu o kadar basit bir denklem degil iste. Seven bir koca arti pahali hediyeler eksi kurdugunuz koca bir hayat eksi dostlar esittir mutluluk yapmiyor. Bize sanki boyle olurmus mesaji veriliyor; ama hayir. Degil. 

Hal boyleyken mumu uflemeden once dileklerimi tuttum. Herhalde tahmin edersiniz neler diledigimi. Ve tum gucumle ufledim! Sonmedi lanet mum. Bes kere daha denedim J.'den tezahuratlar esliginde- yok bana misin demedi! En sonunda J. kendisi ufleyip sondurdu.  

Ve bir dogumgunu de boyle geldi ve gecti.

27 Ağustos 2012

Kocacim evine geri don!



J. ile ayri kalisimizin 5. gununu doldururken aslinda evliligin o kadar da kotu birsey olamayabilecegini dusunmeye basladim. J.'nin yoklugu, mesela, kendisini daha da fazla hissettirmeye basladi. Copler koktu! Ne yapacagim simdi ben? Koca bilmem kac litrelik pis cop posetini asagiya varillere indirsem bile (Allahtan asansor var) hangi varile atacagimi bilmiyorum!  
Yok yok bu koca denilen sey aslinda dusundugunuzden daha faydali...

22 Ağustos 2012

Son aksam sosyallesmesi


J.'nin son aksaminda biz calisirken Pasakcik da bizi yalniz birakmadi :) Siyamlarin cok sosyal olduklarini okumustuk J. ile bir yerlerde, Pasak da buna bir istisna degil. Biz nerede o orada! Su yalnizligimizin ortasinda galiba Pasakcik bizi aile yapan ferdimiz. Gulunc ama gercek :)

Yine bana bekar gunler kaldi!

J. yaklasik iki hafta icin Amerika'ya gitti. Yazdan istifade bir suredir seyahati yoktu, yine basladik iste... Hos gitmese kac yazar, her aksam eve 8'de 9'da geliyor. Ustelik haftasonlari da calisiyor. Beraber birseyler yapmak neredeyse imkansiz. Sen isini-gucunu, arkadaslarini, kariyerini, hayatini sevdigin adam icin birak gel, sonra da onu goreme. Ne buyuk haksizlik...  

Bu kadar arkadasim geldi bari bir tanesi su J.siz iki haftaya denk gelseydi... Yine psikolojim bozulmasa bari..

Nazim Hikmet


Bugun danismanimi ziyarete Gent'e gittim. Daha onceki gidisimde gormemistim; var miydi bilmiyorum ama bugun bolumun girisinde bu koca pano uzerine yazilmis Nazim'in misralarini gordum. Ne guzel!

19 Ağustos 2012

Bayram gelmis neyime...

Aslilar ayrildilar biraz once. El sallarken basladim aglamaya. Cok uzuluyorum... Cok ozluyorum... 

17 Ağustos 2012

Pembe-mavi cinsiyet rolleri



Dun Asli ile Gulhan Paris'e gitti iki gunlugune. Biz de J. ile havanin guzelliginden yararlanalim, biralarimizi da alalim Parc Cinquantenaire'e gidelim dedik. Eh, firsat bu firsat ustune de tam 6 saat suren, parkta baslayip evde biten bir kavga ettik. Iki haftadir bu ani bekliyormusuz!

Bu seferki de yine ana temalarimizdan birisi uzerineydi: temizlik ve isbolumu. Ben genel olarak onun hicbir isi kendiliginden ustlenmemesinden, evislerinin, calismamamdan da kaynakli, ustume yigilmasindan sikayet ediyorum-ki kendisi Turk standartlarinda caliskan bile sayilabilir ama... O ise  benim ona ne yapmasi gerektigi konusunda talimatlar vermem gerektigini soyluyor- beyefendi kendisi nereden bilecekmis neyin ne zaman yapilmasi gerektigini! Bu da beni daha da cildirtiyor- Ne yani, yaptigim yetmiyor bir de onu mu ustleneyim?! Zaten kendimi geleneksel kadinlik rollerine hapsolmus hissediyorum; tek yaptigim done dolasa alisveris, yemek, temizlik yapmak...

Neyse, J. temizlige dair kendi ayrintili takvimini yapmayi onerdi; buna gore kim neyi yapacak kendi kafasina gore bir isbolumu hazirlayacakti. Normalde bu takvim ve yazili liste olayina uyuz oluyorum, bir ailede bence herkes az cok ne gerektigini gorebilmeli ve gordugunu yapmali ama 18 aydan sonra pesettim ve bana uyar dedim tabii ki. Bugun isyerinden bana hazirladigi listeyi atmis. Listede renklendirilmis halde gorevler var ama kimin neyi yapacagi yine belirtilmemis. Renklendirmenin temsili ile ilgili bir not da goremedim. Yine yaptigi isi eksik yaptigini dusunup lahavle cekip aciklamasini istedim. Yok eksik yapmamis. O acikladiktan sonra bana da gayet acik gorundu- nasil olup da anlayamamisim hayret: Pembeyle renklendirilenleri ben yapacakmisim, mavileri de kendisi !

Kadinlik-erkeklik rollerinden ve bunlarin kapanina kisilmaktan sozetmisken ne kadar da uygun dustu degil mi?

Edit: Meger dalga gecmis. Dunku kavganin ve sinir bozuklugunun ardindan  espriyi anlamamisim. Yine de olasilikdisi gelmemisti ama... Neyse...

15 Ağustos 2012

Cicekten halilar sersen de ayaklarimin altina, nafile- Flower Carpet



Bruksel'deki meshur Grand Place her iki senede bir Agustos ayinda cicekten bir haliyla, "flower carpet", susleniyor. Guzel bir tesaduf oldu, Aslilar buradayken dun gece beraber acilis torenine de gittik.  

Flower carpet ozellikle Ghent yoresinde yetistirilen begonyalardan yapiliyormus ve ortalama 750.000 begonya kullaniliyormus! Gecmisini merak edip biraz arastirdim. Aslinda tarihi falan bir gelenek degil. Sadece 1971'den beri yapiliyormus. Hatta bunu ilk yapan mimar, Statuemas, baska buyuk sehirlere de cicekten halilar dosemis. Ama galiba sebatla devam eden tek yer Bruksel. 




Acilis toreninde muzik ve havai fisekler ile isik gosterisi vardi. Bu seneki tema Afrika imis, bu nedenle Afrika ezgileri kullanildi. Bu benim ilk flower carpet deneyimimdi. Genel olarak ne gosteriye ne de haliya bayildim. Ama deneyim deneyimdir iste. 
Bunu da gorduk :)

Istikrarsizlik

Iki haftadir Turkiye'den ziyaretcilerim var. xyzt ile Gorkem ayrildiktan sonra Asli ile kardesi geldi. Canim Asli kardesimdir, hatta daha da otesidir- cok ama cook mutluyum!

Birkac gundur Amsterdam, Brugge vs gezerken haberleri pek takip edemedim. Memleket birbirine girmis! Kacirilan milletvekilleri, oraya buraya saldirilar, tuhaf bir ortam falan. Zaten ne zaman bir hafta gazetelere bakamasam Turk siyasi hayatinda donum noktalarini kaciriyorum! Ulkemizde bir hafta bir asirlik siyasi analiz malzemesi sagliyor resmen! Gundem bu kisacik surede birkac kere degisiyor, sonrasini takip etmekte zorlaniyorum. Zaten gundemi takip ederken de inanilmaz yoruluyorum stresten. Dun gece J.'ye bundan sozediyordum. Beni dinledi ve "Hayatim, iste buna istikrarsizlik deniyor." dedi. 

J. bana ne zaman Isvec gazetelerinden "sansasyonel", Isvec'i birbirine katan haberler okusa ya da siyasi tartismalardan bahsetse dalga gecerim. Dusunsenize, supermarkette yaninda para olmadigi icin, bir bakanin cocuguna devletin is amacli kullanim icin verdigi kredi kartindan cikolata almasi, sonra bunu geri odedigi halde,  bu ulkede skandala yolacabiliyor ve bakan istifa ettiriliyor! Ya da ne bileyim bu insanlar olu sayilarinin degil de daglardaki kurtlarin (yok, saka yapmiyorum, gercekten) istatistiklerini tutup yayinliyor gazetelerde. 

Dusunmeden edemiyorum: Acaba bizim de Isvec'teki gibi daglardaki kurt sayisinin istatistiklerini tutup, gazetelerde bunlari yayinlayacak kadar sakin bir hayatimiz olsa nasil olurdu? 

J. ile ben gece ile gunduz kadar farkliyiz. Bari ulkelerimiz biraz olsun benzeseydi... 

6 Ağustos 2012

Resmen Doktora Ogrencisi!


Sonunda usenmeyi birakip gidip kaydimi yaptirdim! Artik, resmen, bir gocmen-bir issiz-bir ev kadini degil, Belcika'da Ortadogu uzerine doktora yapan bir ogrenciyim.

Burada doktoraya kabul almak nispeten kolay-en azindan benim Ghent Universitesi'ndeki deneyimim oyle oldu. Hocami buldum, arastirma konumu belirledik, bir arastirma onerisi (onerimsi) hazirladim et voila! Kolayliklardan bir digeri de Turkiye'den farkli olarak burada senenin herhangi bir zamaninda doktoraniza baslayabiliyorsunuz- tabii hocanizla anlasmak suretiyle- Eylul ya da Subat'i beklemek zorunda degilsiniz. Biz mesela 16 Agustos'u belirledik tarih olarak. Yani aslinda haftaya baslamam lazim ama hocama yazayim bir agzini arayayim diyorum- Eylul'e atsak hic fena olmaz sanki; simdiden tembelligim tuttu :)

Gent Universitesi Flaman bolgesinde oldugundan, taksi soforlerinden sokakta yol tarifi aldiginiz genclere, herkes Ingilizce konusabiliyor. Bu, bugunku islerimi oldukca kolaylastirdi. Ama yine de sonucta Belcikalilar iste: Neymis bugun iki haftalik okul tatilinden dondukleri icin sistemleri calismiyormus, bilgisayar karti tatil donusu okuyamamis (nedense artik!), ay pardon beni bir-degil-iki-kere yanlis yonlendirmisler cunku-onu-gormemis-bunu-iki-haftada-unutmuslar falan filan. Ben tatilde kafa bosaltmak diye buna derim iste! Kiskandim walla! Is yapmaya gelince bu Belcikalilara bir haller oluyor. Neyse, yine de Flamanlar Walonlardan kat be kat iyi oldugu icin kolaylikla affedip guleryuzumu kaybetmedim. En azindan Walonlar gibi hata yapip ya da isi savsaklayip ustune hem suclu hem guclu bir de size bagirmiyorlar. Buna da sukur.

Bir de kuyruklarda bol bol anne-ogul, anne-baba-kiz ya da baba-kiz kombinasyonlari gordum. Universiteye ilk kayit icin gelen ogrencilerin anne-babalariyla gelmeleri burada da gecerli anlasilan. Bana nedense oldukca ilginc geldi.

Kayit yaptiran ogrencilere yukaridaki resimde gordugunuz renkli kalem seti hediye edildi- essek kadar olmus bana da tabii :) Oldukca sevimli bir jest bence. Keske bizimkiler de boyle "renkli" karsilasalar ogrencilerini.

Uzerinde yazani google translate ile cevirdim cunku Flamanca'nin F'sinden anlamiyorum. 

"De pen is maar zo scherp als de geest die hem hanteert." Durf Denken

Google translate'ten pek anlasilmiyor ama soyle birsey olabilir: "Kalem onu kullanan zihin kadar keskindir. Dusunme cesareti gosterin." Ama birini bulup sormak lazim. Flamanca konusan pek tanidigim da yok ama bir bakinayim bakalim. 

Belcika'da onlenemez yukselisim suruyor! Beni izlemeye devam edin :p

5 Ağustos 2012

Gunesli bir Pazar gununde Charli Boulangerie



Evli olmanin en guzel yanlarindan birisi sabah uyandiginizda "Acaba bu sabah kahvaltiyi disarida mi yapsak? Charli diye bir yeri methetmislerdi..." demek icin kimseye telefon acip  planlama zahmetine girmenize gerek olmamasi! 30 yasina gelip de hala anne-babasiyla yasayan tosuncuklardan degilseniz tabii... Hava bugun (Belcika standartlarinda) o kadar gunesli, ilik ve guzeldi ki xyzt ve Gorkem Luxembourg yollarina duserken biz de Sainte Katherine'deki Charli'ye gitmeye karar verdik- bu tur guzel fikirlerin bir kocadan cikabilecegi fikrine kapilacak kadar naif degilsinizdir umarim! Herneyse... Charli burada bilinen ve begenilen firin-pastanelerden. Kucucuk, sempatik bir yer. Urunlerinin lezzeti yanisira, herseyi gozunuzun onunde hazirlayip pisirmeleri bu mekani pek cok kisi icin ozel kilan seylerden birisi- firinlari, cafe ile icice. Tabii firin kulturunden gelen biz Turkler icin bu cok enteresan olmasa da Avrupa'da buna pek rastlayamiyorsunuz. Hem zaten bizim firinlarda da oturup atistiracaginiz masalar yok genelde- yanlis mi hatirliyorum?


Charli'yi benim gozumde daha da ozel kilan normalde kruvasan saati gectigi halde baska birsey yiyemedigim icin hizmet-odakli-ve-esnek-davranabilecek-kadar-Belcikali-olmayip bana o leziz kruvasanlarindan servis etmeleri. Bununla kalsa! Ayni zamanda personel nazik ve guleryuzlu. Fransizca ve Flamanca yanisira Ingilizce konusuyorlar. Bu soylediklerim size gayet normal gelebilir ama Belcika'da, ozellikle Fransizca konusulan bolgelerde, hizmet sektoru genel olarak bir felaket. Guleryuzu, musteri memnuniyetini biraktim azarlanmadan o restauranttan ayrilirsaniz kendinizi sansli sayin, o kadar yani! Uzun lafin kisasi, Charli'den gayet mutlu ayrildik. Ayrilirken de o guzelim tahilli bagetlerden birini almayi da ihmal etmedik. Yolu Bruksel'e dusen herkese tavsiye edilir- ozellikle de kruvasanin yaninda kahve degil de benim gibi cay tercih eden klasiklerdenseniz!

4 Ağustos 2012

Turkiye vizesi

Yer: Bruksel Havaalani, Check-in Kontuari

Tarih: 23 Temmuz 2012

Sahne: Acik her iki kontuar da Dalaman Havaalani'na gidecek olan ucak icin check-in sirasinda olan yuzlerce Belcika vatandasi tarafindan cevrelenmis. 

Gorevli: Pasaportlar lutfen?
Biz: Buyurun

Gorevli J.'nin Danimarka benim Turk pasaportumu alip bilgisayarda islemi gerceklestirmeye baslar. O sirada aklina gelir ve bana doner:

Gorevli: Sizin vizeniz var mi?
Ben: Ben Turkiye'ye giden bir Turk vatandasiyim!?

Illa birinin vizeye ihtiyaci varsa, bunun bir Belcikali ya da Danimarkali olacak hali yok herhalde! :)

Tipik Turkler, Gercek Turkiye



Bu da otelimizden bir tur reklami- Uzerinde Diana Travel adli bir Turk firma tarafindan organize edildigi yaziyor.

Aynen ceviriyorum:

"Kacirmayin- TIPIK TURKLER
"Gercek" Turkiye'yi sadece bir gunde kesfedin! Camiyi ziyaret edin, okula gidin, ilk Turkce kelimelerinizi ogrenin ve tipik bir Turk evinde bir bardak cay icin. Hali dugumleme sanatini kesfedin."

Bu resimdeki tipik Turk, tarif edilen gercek Turkiye ise ben neyim acaba? 

Peki ya siz? 

PS: Sagdaki diyeni vururum :p

Hem bedene hem feminist zihinlere



Bugunlerde canim arkadasim xyzt'nin ziyareti ile parliyorum! Iki gundur gece-gunduz disaridaydik. Bugun onu ve Gorkem'i kendi hallerine biraktim- aslinda her yerim tutuldu, dizlerim tutmuyor da kactim demek daha dogru olur! Bu evlilik beni cok yipratti, cook! 

Henuz bu ziyaretle ilgili pek birsey yazmayacagim cunku hala tatilimle ilgili yazmak istediklerim var. Bir-iki ufak tefek sey iste. Uzun surmez, soz ;)

Bu yaz, yine gelenegimi bozmadim ve plajda Elif Safak okudum- Murakami'yi ilk gun zaten bitirmistim. Bu seferki Bit Palas idi. Aslinda ben biraz tersten baslamistim onun romanlarina ve kafama gore daginik gittim. Onun icin giderek daha da az sevdim yazdiklarini- mesela Baba ve Pic'ten aldigim tadi Ask'tan, Ask'tan aldigim tadi Iskender'den alamadim- bir "azalan marjinal fayda" egrisi izledi sanki romanlarina olan ilgim... Ama Bit Palas yazdigi son romanlarina hic benzemiyor. Ilk romanlarindan olan bu kitabin hem dilinden hem oykusunden buyuk keyif aldim. Uzun zamandir okudugum en guzel kitaplardan biriydi. Kesinlikle tavsiye ederim. 

Bit Palas'a Oludeniz sicakliklarina karsi Avene- Thermal Water Spray eslik etti. Hemen bununla ilgili, dayanamiyorum, bir not dusecegim- Avene'in bu termal su spreyi denizde, yolculukta, agda sonrasi, yaniklarda ve alerjik durumlarda serinletici ve yatistirici etkisi oldugu iddiasi ile pazarlaniyor. Cildinize mesela ucuslarda ya da plajda gunes altinda nem sagliyor. Ben de gercekten serinletici bir etkisi oldugunu kabul ediyorum. Ama yine de... hani cok param var nereye sacsam acaba diye dusunuyorsaniz bu urun tam size gore! Yoksa gidin yuzunuze iki su carpin derim.

PS: Yok, ben paralarimdan bunalip da almis degilim bu urunu; Avrupa Parlamentosu sagolsun, onlarin hediyesi-tabii en cok da AP karti almami saglayan "beyim" sagolsun! Bunu da sonra anlatirim ;)

Pasak Alisverisi


Bakin bize Markafoni'den bir Pasak'cik geldi :)))

31 Temmuz 2012

All Inclusive Tatil: Bir Ev Kadini Ruyasi

Tatil icin Lykia World Oludeniz'e gittik. Normalde tercihimizi ev ya da residence kiralamaktan yana kullaniyoruz ama bu yaz ikimizin de rezervasyon konusundaki tembelligi bizi son anda boyle bir tercih yapmaya itti. Iyi ki de oyle olmus!

J. de ben de gayet dusuk beklentilerle ciktik bu tatile. 875 odali bu tatil koyunun turist ve cocuk kalabaligi, gurultusu ve servisi ile bize tam bir sinir harbi yasatacagini dusunmustuk. Yanilmisiz. Hersey harikaydi!  Ustune ustluk biz bu all-inclusive tatil isini sevmeye basladik galiba:) Bir hafta boyunca "havuz mu deniz mi" secenegi disinda hicbirsey dusunmedik. Ne yemek ne alisveris telasimiz oldu ne de temizlik yorgunlugu. 

Evlilik-beraber yasamanin da boyle bir all-inclusive opsiyonu olsa keske! :)




Neyse, gordugunuz uzere bize de ayaklarimizi uzatip birbirimizin ve iliskimizin tadini 
cikarmak dustu ;)


Sahilde Murakami



Gecen Pazartesi bir haftalik tatilimize giderken 3 gun oncesinde basladigim ve son 250 sayfasini bitiremedigim icin Haruki Murakami'nin 1Q84'unu da yanimda goturdum- kitap o kadar sardi ki "200 sayfa icin 1250 sayfalik kitap tasinmaz" deme gafletinde bulunan ic sesi hemen ve siddetle bastirdim.

1Q84'u cesitli gazete ve dergilerde gordukten sonra, Gaziantep donusu, Ataturk Havalimani'ndaki D&R'dan Bruksel ucagima gec kalma pahasina satin almistim-D&R ile ilgili bir sikayetim olacak, sonra belki sozederim. Daha once birkac arkadasimdan adini duymakla beraber bu benim Murakami ile ilk gercek karsilasmam oldu. Her ne kadar gec olsa da, kitabi elime aldiktan sonra birakamadim! Iyi ki 1Q84'un uc kitabi birden basildiktan sonra haberdar olmusum, yoksa 2 sene nasil beklerdim bilemiyorum! (Bilmeyenler icin, yazar aslinda 1Q84'u uc ayri kitap olarak 2 seneye yayarak yaziyor.)

1Q84 benim genelde sevdigim tarzin aslinda disinda olmasina ragmen deyim yerindeyse, okudukca beni de icine aldi. Oldukca kisa ve bazen fazlasiyla basit cumleler, gittikce karmasiklasan ve fantastik bir hal alan bir hikaye... Boyle uzun bir romana boylesi bir girizgah olur dercesine ilk 200 sayfa kadar hikaye oldukca durgun. Ama sonraki 1000 sayfada bu fazlasiyla telafi ediliyor: Iki ayli bir dunya, paralel dunyalar, gizli cemaatler ve "iki dunya biraraya gelse" kavusmasi mumkun gorunmeyen iki asik... Romanla ilgili daha uzun yazmayacagim ki okurken siz de benim gibi bundan keyif alabilesiniz. Yine de bana ilginc gelen bir-iki ayrintidan sozetmek istiyorum.

Romanda "Bati" Edebiyati, muzigi ve filmlerine oldukca fazla atifta bulunulmus. Eger hafizamin seciciliginden degilse, bahsi gecen roman, dusunur, sarki-muzisyen ya da filmlerin neredeyse hepsi Avrupa ya da Amerika kokenli. Mesela, Proust, Janacek, Oliver Twist aklima ilk gelenlerden. Japon edebiyati ve felsefesi  hakkinda pek fikrim yok ama istense rahatlikla malzeme saglayacak zenginlige sahiptir diye dusunuyorum. Bu nedenle bu bana biraz bilincli yapilmis bir tercih gibi geldi; sanki biraz daha "Batili" bir kitle ve global piyasa hedeflenmis gibi.

Deginmek istedigim diger nokta da, roman her ne kadar oldukca surukleyici olsa da, temel orgu ve ayrintilarda birtakim belirsizlikler var. Bunlar bilincli olarak mi birakilmis yoksa yazar onca sayfadan sonra bikmis da ugrasmak mi istememis bilemiyorum! Dorduncu bir kitap dusuncesi yoksa eger, Little People'in aslinda ne oldugu ve temel hedefleri, "maza" ve "douta"nin tam olarak ne oldugu ve islevleri omur boyu kafa yoracagimiz gizemler olarak kalabilir. Siz ne dersiniz?

Bu arada sevgili xyzt, eger bulabilirse "Sahilde Kafka"yi getirecek bana, Murakami'nin diger kitaplari ile birlikte. Dort gozle bekliyorum!

21 Temmuz 2012

Olasilik hesabi

Sanirim nenemin durumu her gecen gun kotulesiyor. Hergun sesi bir onceki gunden daha da zayif geliyor.

Elektrigimiz bir yanlis anlama sonucu kisitlandi; evdeki makineleri, ayni anda birden fazla ocak da dahil, kullanamiyoruz. 

Aniden cikan sorunlar nedeniyle butcemiz sarsilmis durumda. 

J. isinde hic tahmin edemeyecegimiz bir sorun yasiyor. Buyuk bir haksizliga ugruyor ve ustu tarafindan gizlice tehdit ediliyor. Torpil, corruption, bullying ve mobbing karisimi tiksinti verici bir hikaye.

Kardesimin iki aydir birlikte oldugu kiz arkadasi hamile kaldi. Gecen gun apar topar kurtaj yaptirdilar- bu kadar seyin ustune ayni gece kurtaj yasaklansa sasirmazdim!

Bu "rastlantilar"in hayatimizda yarattigi belirsizlikler, yarim kalmis meseleler ve ic sikintisi ile Pazartesi tatile cikiyoruz. Basimiza birsey gelmese iyi...