8 Eylül 2013

Son zamanlar soylediklerime bakma n'olursun- II

Bir gece vakti, Ankara. 30'larinin ilk yarisinda, evli barkli kadin olan Koko Bruksel'deki kocasiyla Skype yapmaktadir:

J: Oh, yatiyor muydun? Neden yataktasin?
koko: Annemlere kustum, odamda oturuyorum.
J: (oldukca endiseli) Darling, ne oldu?
koko: (sinirli ve aglamakli) Bana ayirdiklari baligi da yemisler!
J: Darling...?! *xx?!@ Darling...?!@x@*?

Koko ve annesi Nata Vega'da alisveris yapmaktadir. Koko Network'ten 2 yil once aldigi guzelim elbisenin dortte bir fiyatina dustugunu ogrenir. Alip almamak konusunda kararsizdir, kocasini arar:

koko: Darling, benim su civit mavisi elbisem var ya, hani Network'ten olan, onun grisini outlette buldum. 500 TL'ye aldigim elbise 79 TL'ye dusmus ama alip almamak konusuna karar veremedim. Musriflik yapmak istemiyorum da..
J: (Ic cekerek) Illa bana soracaksan bari 500 TL'lik elbiseyi almadan once sorsaydin seksenligi degil! 

6 Eylül 2013

Evli bir feministin Adriana Lima-Bar Rafaeli karisimi asistanla imtihani


Kendimi sIk sIk J.'nin ofisine giderken giyecegim kiyafetleri hayal ederken yakaliyorum. Soyle fettan fettan. Gunlerdir gezip durdugum yerli yabanci alisveris sitelerinden alinmis. Yeniden almaya basladigim Cosmo vesair kadin dergilerinde gorduklerimden esinlenilmis. Bugun artik kendimden utandim. Demek ki evli kadinlarin genc, bekar ve guzel kadinlarin etrafinda hissettikleri huzursuzluk buymus- Ama simdi benimki de sanki biraz istisnai bi durum degil mi; kac kadinin kocasi eski bir model olan Rus kadinlarla hergun ayni ofiste calisiyor ki? Ayrica bu kocalarin kac tanesinin karilari gozlerini oyma mesafesinden binlerce km uzakta yasiyor? 

Bugunlerde eski bolumlerini izledigim Desperate Housewives (Umutsuz Ev Kadinlari) dizisi de duruma tuz biber ekti. Son iki sezonu gecen sene izlemistim; hani su Tom Scavo'nun Lynette'i baska bir kadin icin terkettigi sezon. Sonradan birlestiler birlesmesine de... Ilk iki sezonu izleyip Tom ile Lynette'in bize ne kadar benzediklerini; Tom'un J. ile ortusen noktalarini gormek beni inanilmaz huzursuz etti. J.'ye gunlerdir iskence ediyorum; "Tom Lynette'i terketti, onlarin evliligi bile zamana dayanamadi. Sonucta Lynette gibi ben de gercegim; gunluk hayatindayim, rutin isler yapiyoruz, kavga ediyoruz, kapris yapiyorum, kilo aliyorum, bunalima giriyorum, kilo veriyorum, yani tamemen etten kemiktenim. Ama dunyadaki tum o diger kadinlar ise birer fantezi. Tek gordugun guzellikleri, en hazir, en suslenmis, en neseli halleri. Tabii ki onlar cekici gelmeye baslayacak!" J.'nin tepkisi: "Lynette gercek degil. O bir drama, adi ustunde drama, seni seviyorum ve olene kadar seni sevecegim". Tom da Lynette'e hep bunlari soyluyordu, iyi mi? 

Bu siralar habire zavalli J.yi kiskandirmaya basladim. Cevremde bana asilan adamlarin hepsini anlatiyorum, adamcagizi kiskancliktan deliye ceviriyorum. Evet, yapiyorum ve hic de utanmiyorum. Yok, aslinda biraz utaniyorum. Evlilik de hayat gibi hepimizi benzer yollara sokup benzer duygularla ogutuyor iste..

Koko: 0 Evlilik: 1

5 Eylül 2013

"Umarim sizinki gibi mutlu, eglenceli ve bol gezmeli görmeli bir evliligimiz olur"


Aman Allahim! Beware what you wish for! 

Facebook'ta universiteden sevdigim ama sonrasinda gorusmedigim bir arkadasimin nisanlandigini gordum. Tabii tebrik ettim. Ozelden mesaj yazmis, sonunu da "Umarim sizinki gibi mutlu, eglenceli, bol gezmeli ve gormeli bir evliligimiz olur" diye bitirmis. Icimden ciglik attim resmen okuyunca, dehsete kapildim :) Yine de tabii Facebook'taki tum o "kuyrugu dik tutma" cabalarimin sonuc vermesine de sevinmedim degil- ben sosyal medya imaj danismanligi isine mi girsem ne?!

Malum, ben de evlilikle ilgili kimsenin konusmadigindan hep yakinir dururum. Evliligin askin son mertebesi ve nihai mutluluk makami olarak sunulmasina da inanilmaz ifritim-resmen bekarlari kekliyorlar. Dayanamadim, iki aya evlenecek olan arkadasima da bunlari soyledim: Evlilik dogru insanla yapildiginda dahi kolay ve engebesiz degil. Evlilik mutlak mutluluk hali de degil. Evlilik cok mesakkatli bir is. Hem de asik oldugun ve dogru olduguna inandigin birisiyle bile boyle. Esime cok asik oldugumu ama zaman zaman evliligin zorlugunun bizi aglattigini anlattim. Hicbir evliligin disaridan gorundugu gibi olmadigini, evlilik hayatinin cogunu b*ktan rutin seylerin ve islerin olusturdugunu soyledim. "Sen simdi bu soylediklerimin hepsini unut ve cok ama coook mutlu ol. Sadece zamani gelince, ihtiyacin oldugunda bunlari hatirla. O zaman ne demek istedigimi anlayacaksin" diyerek de bitirdim. 

Kiza ayip oldu biraz galiba ama cenemi tutamadim iste. J.'ye soyledim bu olani; daha arkadasimin bizimki gibi mutlu, neseli vs bir evlilik istedigini soyler soylemez J.'nin sinirleri bozuldu, gulmekten katilmaya basladi. Skype'in oyunu degilse gozunde yas bile gordugume yemin edebilirim! :)

Insan ne diledigine cok ama cook dikkat etmeli. Ozellikle de sozkonusu olan evlilik ise. 

1 Eylül 2013

Dogumgunu




Bugun 32 oldum. Iki senedir dogumgunlerimde hep huzunleniyordum ama bu seneki beni cok mutlu etti. Cok sevdigim bir aile dostumuz teyzecim Ankara'daydi. Ve tabii ki benim canim kocam da oyle. Annem falan hep beraber yemek yedik dun aksam- maalesef J. bu sabah erkenden geri dondugu icin kutlamayi dun yaptik. Yillar mi evlilik mi yoksa Bruksel mi bilmiyorum ama birseyler beni degistirmeye basladi. O cok sevdigim sasaali, civcivli kalabalik mekanlara suslenip puslenmelere girismiyorum artik. Hacettepe Universitesi Merkez Kampusu'nde Park Restaurant diye mutevazi ama harika ve huzurlu bir yere gittik. Mekan Ankara manzarali ve yemyesil. Heryerde minik ve tatli kediler. Calisanlari da o kadar sahiplenmis ki onlari, mamalarla besliyor, herbirini taniyor, onlarla oynuyorlar. Bunun icin de iki kere memnun oldum mekan seciminden yana. Ne yazik ki Hacettepe'nin yeni yonetimiyle galiba anlasamamislar kapatilacakmis. Ne yazik, o kadar nezih ve guzel ki... Neyse, guzel bir dogumgunuydu. Hem gulduk hem hayatimizdan cikanlari andik, agladik. 

 Yeni yasimi boyle basladigim gibi mutlu ve sevdiklerimle gecirmek nasip olsun. 

28 Ağustos 2013

Her kadinin hayatinda oyle bir an gelir ki....

Bes aydir uzak oldugu kocasinin yeni asistaninin eskiden mankenlik yapmis, boole Adriana Lima ile Bar Rafaeli karisimi iki metre boyunda bir Rus afeti oldugu bilgisi kendisini hafiften irkiltir. 

Endiselenmeli miyim? :S

13 Ağustos 2013

Teklif teklif ustune


Geldigimden beri 6-7 is gorusmesi gecirdim. Ikisinden hala haber bekliyorum. Ikisini de reddettim. 

Islerden birisi vaktiyle bir ruya gibiydi benim icin. Hayatim boyunca akademisyen olmak istemistim. Hatta ozel sektorde is bulup calismamin sebebi de akademik hayatimi finanse edebilecek duzeye gelmekti. Zaman ilerledikce ozel sektordeki kariyerimden mutlu olmaya ve planlarimi o yonde yapmaya basladim. Seytana keyif gerek, tam hersey oturmustu ki Belcika'da doktora yapmaya basladim. Buraya geldigimde de bir arkadasim araciligiyla bir hoca ile tanistim. Kadin bana daha once hayal dahi edemeyecegim, onerilirse havalara ucacagim bir is teklifinde bulundu: Ulkenin ilk ucunde yeralan benim de mezun oldugum okulda once arastirma gorevliligi oradan da doktor kadrosu. Ben ne yaptim? Reddettim. Aslinda 2 hafta kadar dusundum ama en son beni bunun memnun etmedigine karar verdim. Ne yazik ki -tamamen kisisel gozlemlerim, kimse alinmasin- ulkedeki cogu akademisyenin aslinda ellerinden baska hicbir is gelemdigi icin akademisyen olduklarini dusunuyorum. Pek cogu eline telefon alip bir yemek duzenlemeyi becerebilmekten aciz, dunyadan kopuk ve sorunlu tipler. Ustune ustluk kendi iclerine kapanmis okuduklari seylerin dunyasinda mutemadi bir depresyon havasinda yasiyorlar. Hayatimin boyle olmasi ve bu tur insanlardan bir cevre kurma fikrine katlanamadigim sonucuna vardim. Kadin cok bozuldu ama ne yapayim. Insan herseyden oldugu gibi hayallerinden de gecebiliyormus. Tuhaf.

Ikincisini bugun reddettim. Hatay'da bir insani yardim kurulusunda olacakti. Uzun zamandir ise yarar bir is yapmak istegim beni bu alana yonlendirmeye basladi. Ancak sonuc husran! Onerdikleri ucretler, calisma ve yasam kosullari, beraber calisilan kisilerin travmatik kisiler olmasi ve o bolgedeki riskleri de gozonunde bulundurunca oldukca komik. Eminim "expat"lere, yani ulsulararasi calisanlara ayni kuruluslar cok daha fazla ucret oneriyordur. Oyle ya bizler her zaman ucuzuz. Bu mantikla gidip bir de Suriyelilere yardim ediyorlar. Yazik. 

Diger iki yerden nasil yanitlar gelecek bilmiyorum. Bir yandan da ben mi ince eleyip sIk dokuyorum diye dusunuyorum. Ama is cephesindeki iki senelik karanlik bir mutsuzlugun ardindan bu kadari da hakkimmis gibi geliyor. Umarim pisman olmam. 

8 Ağustos 2013

Iletisim fobisi



Son dort aydir bloguma yazmak icimden gelmedi. Aslinda birkac kere denedim ama herseferinde arkami donup kactim. Hatta bu kacis oyle bir hal aldi ki bloga acip bakmadim bile... Sadece blog da degil; facebook ve e-mailler konusunda da tavrim ayni. Sadece Gezi olaylari sirasinda Facebook'ta biraz varlik gosterdim, sonra yine kabuguma cekildim. Cevaplamadigim e-maillerin sayisi yuzlere ulasti. Facebook mesajlari da ona keza... Hatta oyle bir haldeyim ki gelen mesaj ve mailleri okumuyorum bile. Onlari okuma fikri bile beni yoruyor, tuhaf bir kaygi ve rahatsizliga yol aciyor icimde. Galiba iletisim-fobik oldum :)) 

Gecen dort ayda hem cok sey oldu hem de hicbirsey olmadi. 3 Nisan'dan beri Turkiye'deyim. 2 Nisan 2011'de tasindigim Bruksel'den pilimi pirtimi Pasak'imi da alip kactim. Normalde arada gidecektim ama kendimi birakin Bruksel'de hayal etmeyi ucak biletini satin alirken bile dusunemiyorum. Hatta genel olarak Avrupa'ya bir sure gitmek istemiyorum. Zavalli J. ayda bir gelip ziyaret ediyor. Hos boyle daha iyi oldu. Ankara, istanbul, Bodrum derken en son Patara-Kas-Kalkan taraflarinda bir tatil yaptik. Pazartesi gunu geri donecek. Yaz biterken benim Agustosbocekligimin de nereye varacagi konusu zihnimi daha cok mesgul eder oldu. Burada 5-6 is gorusmesi yaptim- Bruksel'de 2 yilda 2 is gorusmesine giden ben 4 ayda 5-6 tane gorusmeye cagrilinca mutluluktan havalara uctum! Loser falan degilim iste, aptal Bruksel. Hem gorustugum heryer de uluslararasi kuruluslar. Beklemedeyim. 

Eger Eylul'e kadar burada bir ise girmezsem galiba tipis tipis geri donme opsiyonunu dusunmeye baslayacagim. Allah'im, dusuncesi bile yetiyor! Eger bir isim olursa da J. ile bir sure "long-distance marriage" imiz olacak. Evlilik illa da geleneksel sekillerde yurutulmek zorunda degil ya! Birlik butunluk falan umurumda degil, en onemlisi mutluluk iste. Delirmenin esiginden donmus bir kadinin sozleri bunlar, dikkate alin derim ;)

Bakalim iletismek yolunda attigim bu cesur ve de cevik hamlenin devami gelecek mi. Stay tuned. 

20 Nisan 2013

Bir mumdur.. Iki mumdur.. Uc mumdur... Dort mumdur, on dort mumdur.. Bana bir vade doldur...

Evliligi nasil hayal edersiniz? 


Ben J.'ye asik olduktan sonra evliligi nihai mutluluk mertebesi gibi birsey olarak hayal ediyordum. Dusunsenize deliler gibi asik iki insan, evlenecek ve "sonsuza kadar mutlu" yasayacaktik. Ask zaten herseye yetip herseyi cozerdi ki. Etrafimizdaki herkes de surekli bu inanci besliyorlardi; "ne zaman evleniyorsunuz" diye soruyor, "hadi artik evlenin"lerle evliligin ne kadar romantik, istenilir ve tamamlayici birsey oldugu imajini yaratiyorlardi. E bir de tum masallar "vee evlenip sonsuza kadar mutlu yasarlar" diye bitiyor benim zaten romantizme yatkin olan tasrali yarim aklim da hepten kanatlanip ucuveriyordu. Neyse, evlendik ve hatta su an itibariyle iki seneyi de birkac ay gectik..

"Evliligin ilk senesi en zorudur. Ilk seneyi bir atlatin hersey daha kolay gelir" idi herkesten duydugumuz ilk sene boyunca. Ne zaman agzimi acsam, Turkiye'de ya da disarida 72 milletten herkes agizbirligi etmiscesine bundan sozediyordu. Ne "ilk sene" hikayeleri dinledik J. ile. E, ne yapalim sIktIk disimizi, ilk seneyi kaazasiz belasiz atlattik. 

Evet, ikinci sene ilk sene kadar kanli olmadi. Ama gul bahcesi de degildi hani. Ne zaman "yaa bak bir suredir hic sorun yasamadik" diye sevinsek aksamina bir kavga patladi. Kavga konularimiz ayni kalmakla birlikte kavgalarin siddeti azaldi. Ha, bu arada ben delirdim, doktorluk falan oldum ama ona neyin yol actigindan cok emin degilim. Kimseye camur atmayayim simdi. 

Neyse, ikinci yildonumuze yakin bir zaman, Ankara ziyaretimde, teyzemler, komsular, annemin arkadaslari ile falan konusuyorum, evliligin ne kadar zor, ne kadar icinden cikilmaz oldugundan dert yaniyor, evlenmeden once bunu hic boyle hayal etmedigimden falan dem vuruyorum. Daha once evliligi toz pembe resmedip beni pispislaya pispislaya evlilige iten bu teyzelerin hepsi agiz birligi etmiscesine "Evliligin ilk bes senesi cok zordur, en zorudur. Bes seneyi bir atlatin, ancak o zaman hersey oturur. Kolay mi saniyorsun iki insanin birbirine alismasi" demeye basladi. Orada ben biraz demoralize oldum tabii. Iki senede hayatimin 29 senesinde yipranmadigim kadar yipranmisim falan 3 sene daha nasil dayanirim diye... 

Bu muhabbetleri Amerika'dan gelip bizi Bruksel'de ziyaret eden, 40'larinin ortasindaki, Jamie ile paylastim gecen aylarda. 

Jamie: "Evliligin oturmasi 10 yili buluyor, 5 falan hikaye".
Ben: (Bogulmaya yakin boguk bir ses ile) Hadi ya? Sen kac senelik evliydin?
Jamie: Dokuz (!)
Buyrun bakalim...

Bir arkadasim da on senelik evli. Gecen gun konustuk. O da kocasiyla yeni yeni sakinlestiklerini, artik birbirlerini anladiklarini ve kabullendiklerini soyledi. Tum o kavga mevzulari ikisi arasindaki sakalara donusmus. Ilginc olan, mesela, evlilikleri suresince zaman zaman kocasindan nefret ettigini, yuzune bile bakmadigini falan anlatti. Yani bir yandan da evilikte ask ve sevgi surekli ve mutlak degil galiba. Telefon hatti gibi, bir dusuyor bir baglaniyorsunuz resmedilenin aksine- tabii kimse genelde evliliginden  soz etmedigi icin bu sorunlari genelde bilmiyor, hepimiz baskalarinin evliliginin gul bahcesi, kendimizinkinin ise rezalet oldugunu dusunuyoruz. Hatta belki de boyle oldugu icin daha da sIkI sakliyoruz evlilik sirlarini birbirimizden. Neyse... 

Ankara'dayim. Bruksel'den gina geldi. Kedimi de aldim annemin evine geldim. Burada biraz kendimi toplamayi dusunuyorum. Gezerim tozarim falan. Pasak bile inanilmaz sekilde mutlu burada. Madem bu isin oturmasi uzun surecek arada tatil vermek hakkim diye dusunuyorum. On seneyi boyle boyle tamamlarim ben- de... Korkuyorum sormaya: Var mi acaba arttiran?

3 Mart 2013

Amelie Nothomb: Babayi Öldürmek ya da Ayna: Evimin hali perisan ben perisan...




Amelelikle entel dantel "La Dame de Monsieur" olmak arasinda git-geller yasadigim su gunlere serenadi Ayna'nin Anlatmaliymis Meger'i ile yapmak isterim: Evimin hali perisan, ben perisan, kimse yok isime karisan/ Ara sira balkona cikiyorum/ Feslegenler kurudugunda Ocak/ Ben bahari bekliyorum... Seviyorum ben bu sarkiyi. Avrupa'nin gelecegini ve Euro'nun bit bitlarini hararetle tartisigimiz su gunlerle guzel bir tezat, evimin, benim ve Pasak'in haliyle ise super bir uyum yakaliyor. Iste buna icilir! Bugunlerde favorim bol buzlu viski- oha, o kadar da buz koyulur mi diyenlere: Size ne be! 

J. butun bir ayi calisarak gecirdi. Lafin gelisi degil de gercekten gece ve gunduz, hafta sonlari da dahil. Isi sonunda teslim ettiginde bu sefer de benden "bir haftacik" daha istedi, kendi ozel vergi sorunlarini halledebilmek icin. Sonra da "sadece" 3-4 gunlugune Isvec'e ucacakmis, bu evraki teslim etmeye. Matematik'e vurursak 1 ay arti 1 hafta arti 3-4 guncuk yaklasik 1.5 ay ediyor. Ve ben boguluyorum. Yalnizlikltan, onu beklemekten, evli olmaktan ve aslinda evli olmamaktan, hayatimda sadece bir hayal olmasindan ve hayatimin kabusunun icinde yasamaktan... Herseyimi birakip arkama bile donup bakmamis olmaktan bazen pismanlik duyuyorum. Sistim. Yataga girdigimde bogulacak gibi hissediyorum. En sonunda dedim ki "Madem oyle, madem tek istedigin evcil hayvan gibi bana sahip olmak, evdeki varligimi hissetmek, o zaman serbest birak beni, o zaman acik evlilige cevirelim.. Ben bu kadar yalnizligi, sadece ayda bir kere sevismeyi, bir kere belki yemege cikmayi, ayri hayatlar surup ayni yatagi paylasmayi istemiyorum". Biliyorum, bir Turk erkegi olsa birbirimizi bu laflarin ustune gebertmistik, ama iste Iskandinav koca sahibi olmanin dayanilmaz hafifligi? Benim kocam anlasilan tam bir gerzek- de digerleri nasil acaba? Ben tabii ki blöf yaptim, kocam ise sessiz kaldi... Her zamanki gibi. Ne zor ismis bu evlilik!

Neyse... Bu yalnizlik gunlerimde Fransizca romanlara sardim. Hem Fransizcami ilerletirim hem de ne bileyim baska bir dunyaya acilirim diye dusundum. Aslinda ben Ingilizce'den bile roman okumuyorum, ki Ingilizcem Fransizcamdan 10 kat daha iyidir. Cunku kelime oyunlarini ve dilin inceliklerini herhalukarda kaciriyorum. Ustune kullanilan kelimelerin cesitliligi...

Amelie Nothomb'un Tuer le Pere- Babayi Öldurmek romani gorece kolaydi. Gayet sade bir dil kullanmis Nothomb. Roman da ince, sadece 130 sayfa, rahatlikla okunuyor yani. 

Kitabi bitirdigimde keske daha uzun olsaydi diye dusundum. Istese kalin bir roman yaratabilirdi bu hikayeden Nothomb, daha fazla detay ve tahlillerle. Ama yapmamis. Incecik romaninda normalde herhalde pek aklimiza gelmeyecek bir temadan cok surukleyici bir hikaye cikarmis. Iki sihirbaz, biri digerinin babasi olabilecek yasta: Yillarin deneyimli ve meshur sihirbazi  Norman Terence ve onun ogrencisi olmayi basaran Joe Whip. Arada bir de ates danscisi guzeller guzeli "Christina" var, Norman'in sevgilisi. 

Hikaye iki sihirbazin ustalik-ciraklik iliskisinin Christina ile de birlikte bir aile, bir baba-ogul iliskisine donusmesini anlatiyor. Ya da siz oyle dusunuyorsunuz! 

Nothomb baba-ogul iliskisini ve Ödip kompleksini anlatirken birden bire "secme özgurlugu" ve secimin gucuyle tum hikayeyi tersine cevirip okuyucuyu altust ediyor:

-- Je ne peut pas faire autrement. Les enfants que ne reconnait pas leur pere en souffrent. Mais il existe une souffrance plus grande: celle d'un pere que son enfant ne reconnait pas. 
(....)
On dit de certains rejetons qu'ils ont de qui tenir. Il peut arriver que le processus s'inverse et qu'un pere se mette a ressembler a son fils: Norman etait devenu fou. 

Aslinda kitabi okumadan once Amelie Nothomb'un birkac roportajini okumus, resimlerine bakmis ve kendisine inanilmaz gicik olmustum. Hele o sapkasi... Iyyh. Ama Ingilizce'de vardir ya "To be positively surprised", o haldeyim. Ben basarili buldum ve bitirinceye kadar da elimden birakamadim. Tavsiye ederim.  

PS: Fincani kapattim ama fal bakmayi bileniniz var mi? :)

27 Şubat 2013

Iletisimde tavan yaptim

J. bir aydir deli gibi calisiyor. Haftasonlari bile ofise gidiyor, herhalukarda eve geceyarisindan once gelemiyor. Eve geldiginde de cogu zaman ya yorgun oluyor ya da evde de calismaya devam ediyor. Ben de su an depresyonumun buradaki-herkesten-nefret-ediyorum asamasinda oldugum icin kimseyle gorusmuyorum. Konusabildigim tek insan olan kocamla sohbetlerim ise mecburen duydunuz-zilin-sesini-bes-dakika-sureniz-basladi modunda. Ama bugun tam iki saat konusarak gectigimiz iki haftanin zirvesini yapmis bulunmaktayim. Hem psikolog hem de psikiyatrist randevum ayni gune denk geldi de...  Tant pis ;)

2 Şubat 2013

Zehirlenmek

J. bir haftaligina Fas'ta yine. Bu sefer "aman da depresyona girmeden yalnizligi ne guzel atlatiyorum, ilacin dozunu arttimak ne iyi geldi" diye sevinirken kendi kendime nazar degirdim galiba: Zehirlendim! Midye yemistim gecenlerde... Cok fena cok. Hastayken yalniz olmak zaten kotu. Su kusmalarin falan arasinda gidip kendime market alisverisi yapmak zorunda kaldim- tabii lanet ulkede Pazar gunleri de heryer kapali olunca...Yine de eski "drama queen"ligim yok, kendi kendime basedebiliyorum. Kusmam gerekince kuzu kuzu banyoya gidip elimi alnima koyuyorum, yalniz hissettirmiyor. Annemin yaptigi tavuk corbasindan da yaptim. Sadece arada bir birisi gelip sirtimi sivazlasa hic fena olmazdi. Ya da bir ses verse, birseye ihtiyacin var mi dese, ben de nazlansam falan. 

13 Ocak 2013

Son zamanlar söylediklerime bakma n'olursun


Gecen zamandan kulakta kalanlar:

Yer: Gent
Sahne: Genc kadin doktora programimdan Misirli arkadasiyla Gent'te bir sokakta 1 euroya aldigi hamburgerini disleyerek yurumektedir.

Ben: Iki temizlikci kadin kovdum su ana kadar. Biz Turkler temizlik hastasiyiz da... (Tabii biz Turk kadinlari boyle yetistiriliyoruz deyip karizmayi cizmedim). Hatta bizde bir soz vardir: "Temizlik imandan gelir" deriz.

Misirli arkadas: "Temizlik imandan gelir"?

Ben: (Gururla) Evet. 

Misirli arkadas: O bir hadis.

Ben: Di mi. 

------

Yer: Roma
Sahne: Kaldigimiz otelde yapilan medikal kozmetik standinin basi (Burada genc kadinin tum heyecaniyla kahvalti yaptigi restauranttan kocasini da surukleyerek kostugunu canlandirmali zihinler)

Stand gorevlisi: Siz de mi kongreye katiliyorsunuz?

Ben: Hayir, kongreye gelmemistik. Aslinda biz evlilik yildonumumuzu kutluyoruz ama kozmetik uunlerinizi gorunce dayanamadim, incelemek istedim. Ben tum parami kozmetige yatiriyorum da, he he he. 

Stand gorevlisi: (Isildayarak) Ah, oyle mi? Yatirimci misiniz?

Ben: .....

----

Yer: Roma
Sahne: Colesseum yakinlarinda bir cafe. Ikinci evlilik yildonumlerini kutlama munasebetiyle Roma'da bulunan genc kari-koca (bu durumda J. ile ben oluyoruz bunlar) birer kahve ismarlar. 

Garson: Kahveler geldi. Bu guzel prenses bu da babasi icin.
J: ?!*!!

(Ucuncu sahnenin sonunda J. gobeginin kendisini yasli gosterdigini kabullenerek sonunda diyete baslar...) Mutlu son :)


* Karikatur saniyorum Yigit Ozgur'den.

6 Ocak 2013

IKEA mezarlar




Isveclilerin ve Danimarkalilarin dekorasyon ve dizayn konusuna olan duskunlukleri malum. Bizde, galiba evlerin kadinlarin  alani oldugu anlayisindan da kaynakli, erkekler genelde ev dekorasyonu ya da esyalari ile pek ilgilenmezler. Bu iki ulkede ise bu konu kadin-erkek herkesin meselesi- IKEA'nin ve daha pek cok dizayn markasinin Danimarka ve Isvec'ten cikmasi bir tesaduf degil yani! 

Gozlemledigim kadariyla bu mevzu sadece bir ugrasi olarak kalmiyor, hayatin ayrilmaz bir parcasi olarak sohbetlerinde de genis yer kapliyor. Birbirlerini ziyaret ettiklerinde aynen sanat galerilerinde tablolari inceleyen davetliler misali perdelerin, halilarin ya da duvar kagitlarinin etrafinda toplasip, bir yandan inceleyip bir yandan goruslerini bildiriyorlar. Mesela J. ya da arkadaslari evlerine aldiklari kucucuk yolluklari, iki sene sonraki ilk ziyaretlerinde bile hemen farkedip yorum yapabiliyorlar- gecenlerde oldu da oradan biliyorum :) Hepsinin almak istedigi bir "ruya" masa, sandalye ya da koltuk var. Eve esya alinacaksa bu kesinlikle iki tarafin anlasmasi ve uzlasmasi ile yapiliyor. Ben J. ile ugrasmamak icin eve mesela vazo bile almiyorum. Yoksa "Ama bana sormadin" diye kiyameti koparir. Bir de esyalari cok kiymetlidir, aman! Biz J.'nin pek kiymetli (!) bicak takimi ve kahve sehpasi yuzunden neredeyse ayrilacaktik nisanliyken, o kadar yani! Sonra, evinizde bir degisiklik mi yapmak istiyorsunuz? Diyelim ki bahceye bisikletler icin kucuk bir kulube koyacaksiniz ya da bahce citlerini baska renge boyayacaksiniz. Once tum komsulari ikna etmeniz gerekiyor! Ikna etmek derken gercekten ikna etmekten bahsediyorum cunku "goruntuyu bozar", "ben pencereden bakinca o rengi gormek istemiyorum" gibi gerekcelerle reddetme olasiliklari cok yuksek. O zaman da yapacak hicbirsey yok. Cunku "estetik" tam bir kamu meselesi! 

Eger Isvecliler/Danimarkalilar (ve aslinda genel olarak Iskandinavlar) hakkinda bunlari bilmeseydim J.'nin annesinin sorununu pek anlayamayabilirdim. 

J.'nin annesi Noel ziyaretimiz sirasinda elinde bir fotograf ile geldi. Bir mezar fotografi. Ben fotografa bakinca ilk etapta pek birsey anlamadim, cunku fotograftaki mezarin ustundeki isim J.'nin babasina ya da akrabalarina ait degildi. Aciklamasindan da once pek birsey anlamadim, bos bos baktim bir sure falan. Sonra J. ustunden bir kere daha gecmek durumunda kaldi benim de mevzuyu anlayabilmem icin: Meger bu mezar  J.'nin babasinin mezarinin "gorus alani"ndaymis ve kimse bakimini yapmiyormus. Bu nedenle de hic estetik degilmis ve esinin mezarinin oldugu alanin goruntusunu bozuyormus. Meftanin soyadi J.'nin arkadaslarindan birinin soyadi ile ayni oldugu icin J.'den o arkadasini arayip meftayi ya da ailesini taniyip tanimadigini sormasini istiyormus. Onun icin de bir senedir o fotografla bizim ziyaretimizi bekliyormus. 

Boyle birine ne dersiniz ki? Yasli basli haliyle elinde bir senedir sakladigi fotograf gayet tasali "Ama pek nahos bir durum, haksiz miyim?" dediginde, ben "Evet, haklisin" dedim. 

*Fotograf Almodovar'in "Volver" filminin bir karesinden.